top of page
sf4_edited.jpg

"Zaten bir hikaye var kafanda önce onu bitir. Ben Sait Faik Abasıyanık. 1906 senesinde Ramazan ayının ilk gününde dünyaya gelmişim. Annem ilk defa Ramazan ayının ilk gününü oruç tutamadan geçirmiş olmalı... Böyle bir günde doğduğum için "uğurlu, kutlu" anlamına gelen Sait ismini uygun görmüşler bendenize. Ben de ne yalan söyleyeyim şikayetçi değilim bu karardan. Babam Mehmet Faik Bey, saygıdeğer bir tüccardı. Kereste ve ceviz kütüğü ticaretiyle uğraşan sevilen bir insandı. Vazifeye atılmaktan çekinmemeyi ve yaptığı işi dürüstçe yapmanın huzur verdiğini ondan öğrendim diyebilirim. Hatta 1922 senesinde bir yıllığına Adapazarı Belediye başkanlığı görevini layıkıyla yerine getirdiği için, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından İstiklal Madalyası'yla ödüllendirilmiş bir yurtseverdi. Oldum olası yapım gereği yazıya düşkündüm. Kendimi hiçbir zaman başka bir iş ile meşgul olurken düşünmedim. Fakat babam benim aksime, benden hiç umudunu kesmedi. Bir gün işlerinin başına geçeceğimi düşündü. Aslında istedi desem daha doğru olacaktır sanırım. Ancak bende ne ticaret yapmaya bir heves ne de o işleri görecek kabiliyet olmadı. Dedem Hacı Rıza Efendi, Adapazarı’nın önde gelenlerinden, saygı duyulan biriydi. O zamanlar Adapazarı'nın ileri gelenlerinin gittiği bir kahvehanenin sahibiydi. Sanıyorum kahveleri biraz da bu yüzden severim. Orada edilen sohbetleri, kahvehanede olmayı oldum olası sevdim. Ama ben kendimi anneme düşkün görürüm. Annem Makbule Hanım, çok sevecen, tutumlu ve azimli bir kadındı. Hayatım boyunca yalnızca ona karşı kendimi sorumlu hissettim. Yalnızca ona... 

bottom of page