top of page
sf1.jpg
5_edited_edited.png

Saat gece yarısına geliyordu Lambo'nun meyhanesinden çıktığında. Cebinde yalnızca üç lira yirmi beş kuruş vardı. Hesabı yine veresiye defterine yazdırmıştı. "Mösyö Lambo iyi bir adamcağız" diye geçirdi içinden. İstiklal Caddesi'nden Taksim'e doğru usul usul yürüyordu. İnsanın içini ürperten bir soğuk vardı. Pardösüsünün yakasını kaldırdı. Bir sigara yaktı. Kafasında bir hikaye dönmeye başladı ancak nasıl başlayacağını bir türlü karar veremiyordu. İlk defa kendi hikayesini anlatacaktı. İçinde inceden bir karasızlıkla beraber hissedilebilir bir heyecan vardı. Nasıl başlamalıydı?

"Ben Sait Faik Abasıyanık. Soyadımı da adımı da kendim seçtim. Asıl adım, yani doğumumda bana verilen ismim Mehmet Sait'tir. Babamın ölümünden sonra, Mehmet ismini atarak babamın ismini yani Faik'i isim haneme yazdırdım. Soyadı kanunu çıktığında da Abasıgiller diye anılan ailemin soyisminin Abasıyanık olmasını da ben tercih ettim. Hayatım boyunca annem hariç hep mesafeli olduğum tüm akrabalarıma da verdiğim tek hediye bu soyadı oldu."

Beğenmedi. Bir hikaye böyle başlamamalıydı ona göre. Bu sırada Taksim Meydanı'na varmıştı bile. Sıraselviler Caddesi’ne doğru kafasını çevirdi. Geçici olarak kapanan Maksim Gazinosu'nun yerine açılan yeni mekana girip çıkan insanları gördü. Bir süre onları seyretti. Aslında cebinde para olsaydı kendi de girip oturabilirdi masalardan birine. Bir bira hiç fena olmazdı şimdi… Şık kıyafetleri içinde zarif hanımlar, centilmen beylerin kapılarını açtığı arabalara biniyor veyahut iniyorlardı. Sait Faik'in gözü çiçekçi kıza takıldı. Ne kadar güzel görünüyordu elindeki çiçek sepetiyle. Özensiz kıyafetlerindeki uyumla ilgili bir şeyler yazmak istedi. Sonra birden vazgeçti. 

bottom of page