top of page

Cumhuriyet’in Divası’nın hikâyesi, 1918’de Bursa’da başladı. Babası Mehmet Bey işlettiği kıraathanenin yanı sıra yaptığı ilaçlar ve diş çekmek gibi maharetleri nedeniyle “Cerrah” lakabıyla anılırdı. Annesi Zehra Hanım ipek böcekçiliği yapan, Pınarbaşı köyünde büyümüş, güzel sesiyle Kur’an okuyan, keyifli ortamlarda gazel atan, tef çalan güzeller güzeli bir genç kızdı. Annesi Zehra Hanım’ın sancısı tuttuğunda böceklikte kimse yoktu. Cumhuriyet’in Divası’nı Pınarbaşı böcekliğinde yalnız başına doğurdu, Zehra Hanım. Adını 'Hikmet' koydular. Ancak nüfus kağıdı çıkarmak için şehre giden enişte Ziya Bey bu ismi beğenmedi ve adını 'Müzeyyen' olarak yazdırdı.

Büyük savaşın yakıcı etkilerini en çok hisseden şehirlerden biri de Bursa’ydı. Şehrin 1920’de Yunan ordusu tarafından işgali, babası Cerrah Mehmet Bey’in zamanla hayatını değiştirdi. Sünnetçilik de yapan baba, Yunan askerlerin zührevi hastalıklarını tedavi ediyordu. Karşılığında aldığı altınlarla gittikçe zenginleşiyordu. Bu zenginleşme aileye huzur getirmedi.

Annesi Zehra Hanım’ın dillere destan güzel sesi Müzeyyen’in de şansı oldu. Zehra Hanım kızını; şarkılar, türküler söyleyerek büyütüyordu. Müzeyyen, iyiden iyiye dillenmeye başladığında, annesine şarkılarında da eşlik etmeye başladı. Öyle ki 6 yaşına geldiğinde annesi mevlitlerde Kur’an okurken o da annesine eşlik ediyor, düğünlerde şarkılar söylüyordu. Eğlenceli, pek şenlikli geçiyordu Müzeyyen’in çocukluğu…

Müzeyyen bir sabah kekeme olarak uyandı. Ne babası Mehmet Bey, ne başka doktorlar ne de hocalar çare bulabildi. Nihayetinde “nazar değdi” dendi. Önce içine kapandı, git gide suskunlaştı. Müzeyyen’i içindeki şarkı söyleme aşkı iyileştirdi. Şarkı söylerken kekelemiyordu. Müzeyyen, konuşurken kekeme olsa da şarkı söylerken adeta bülbül gibi şakıyordu. Bir gün “Müzeyyen Senar” olacağı günlerin ilk adımlarını atıyordu.

müzeyyen7.jpeg
5_edited_edited.png
bottom of page