Daha genç yaşında kitaplarla sıkı bir ilişki içindeydi. Elinden bir an olsun bırakmıyordu. Zamanın kendisinde yarattığı yalnızlığı kitaplarda gideriyordu.
İlk görev yeri Yozgat'tan, İstanbul'a kendisini dar atan Sabahattin Ali, o yaz tatilinde, Almanya'ya öğrenci gönderildiğini öğrenince hemen başvurdu. Hiç dilini bilmeden gittiği Almanya'da, sadece bir buçuk yıl kaldı. Döndüğünde Alman dili konusunda ustalaşmıştı. Okumaya ve hayatın aslını yaşamaya karşı doyulmaz bir açlığı vardı. Yaşamla olan güçlü bağı sayesinde, genç yaşına iki ömürlük yaşam sığdırmıştı. Almanya'dan sandıklar dolusu kitapla döndü. Dünya edebiyatının tüm önemli eserlerinin yanı sıra, politik eserleri de dağarcığına katmıştı. Bu taze hazineyle, ülkesine dönünce tekrar öğretmenliğe başladı. Aydın Ortaokulu'na almanca öğretmeni olarak atandı ve ilk kez burada tutuklandı.
Kabına sığmayan dehası, birikimi ve zekasıyla, genç Cumhuriyetin sınırlarını zorlayan neşeli, iyi kalpli, güleç bir gençti Sabahattin Ali. Genç yaşında ailesine karşı hissettiği sorumluluğu, şimdi memleketine karşı hissediyordu. Genç Cumhuriyetin nasıl büyük bedellerle kurulduğunu ve onu daha ileriye götürecek yolun ne olduğunu çok iyi biliyordu.
Okuyarak dolmuştu, artık kabına sığamıyor ve çağlamak istiyordu. İlk hatrı sayılır türden yazılı eserlerini bu dönemlerde vermeye başladı. Mektuplar konusundaki ustalığını hikayelere ve şiirlere yansıtmaya başladı. Ve nihayet bir misafirlik için gittiği amcasının evinde hayatının aşkı Aliye Hanım'la karşılaştı. İlk karşılaşmalarından sonra uzunca bir süre Aliye Hanım'ı bir daha görememiş olsa da ondan vazgeçmedi. Mektupla nişanlandığı Aliye Hanım'la sade bir törenle evlendi.