İlk aşkı "deniz" olmalı Tevfik'in.
Tevfik, denize doğmuş sayılır. Doğduğu güzel bahçeli ev, yürüdüğü ilk sokaklar, gittiği okul, babasının sıklıkla gittiği kahvehane, hepsi denizin kıyısındaydı. Sonsuz ufukları ve sert rüzgarları içine çekerek; yumuşacık bir günde sakinliği huzur veren denizin, sert bir kış gününde nasıl korkutucu olabileceğine şaşarak ve hayran olarak büyüyordu Tevfik. İnce, zeki, hassas, cevval, daha ilk bakışta insanda ilgi uyandıracak türden bir çocuktu.
Bodrum rüştiyesi muallimi Hasan Fehmi Bey, oğlu Tevfik'i, Bodrum Rüştiyesinin hemen yanında bulunan "Iptidai mektebine" yazdırdı. Bulduğu her fırsatta, teneffüs aralarında bile rüştiye mektebine geliyordu. Böylece babasıyla birlikte, babasının sıklıkla gittiği kahvehaneye gidebiliyor ve oraya gelen dervişlerin üfledikleri neyi dinleyebiliyordu. Daha o yaşlarında ney üflemek için yanıp tutuşuyordu ancak Hasan Fehmi Bey, oğlunun tahsiline mani olabileceğini düşündüğü için onun ney öğrenmesine izin vermiyordu.
İkinci aşkı "ney" olmalı Tevfik'in...
Takip eden yıllarda, Hasan Fehmi Bey, Urla'ya tayin olunca Tevfik'in de hayatı değişti. Hem tahsilini hem müziğini ilerletti. "Neyzen Kazım'dan" ders almaya başladı. Kısa bir zaman sonra da ilk "sara nöbetini" geçirdi. İlkin ney sesinin bu hastalığı tetiklediği düşünülse de annesi "Emine Hanım'ın" ta İstanbul'da bulduğu bir doktor sayesinde, Tevfik'in daha çocukken gördüğü, "eşkiyaların sırık ucundaki kesik başlarını" unutamadığı anlaşıldı. Bunun üzerine, ailesine, ney üflemeye devam etmesi gerektiği telkin edildi. Bu sayede Tevfik, " Neyzen Tevfik" olarak anılacağı yeni yaşamına başlamış oluyordu.
Kendisi de tahsilli olan Hasan Fehmi Bey, oğlunun da tahsilli bir insan olabilmesi için, o yıllarda yüksek öğretime öğrenci hazırlayan "İdâdi mektebine" gönderdi. Ancak artan sara nöbetleri nedeniyle eğitime devam edemedi. Yatılı olarak okuduğu okulundan alınarak "İzmir Mevlevihanesi'nde" eğitimine devam edebildi. Bu sayede kendini tamamen neyine verme şansı buldu.