top of page

“herkes birbirini beslemek zorunda”

Bir anda gelinen bir nokta değil. Bütün o saydıklarını ben yaptım. Ben yaptım derken;

BEN yaptım diye demiyorum, maalesef ben de yaptım diye diyorum. Aynı tuzaklara, bildiğimiz standart formatta değil ama bizim dönemimizin değerlerine uygun şekilde yaptım ve evlendim. Sonra boşandım, kendi başıma ve kendi imkanlarımla yaşamaya başlamış oldum. Bunu planlı yapmadım ama öyle oldu. Bütün o söylediğin sıralamalar ve check list’leri yaparken buldum kendimi. Demek ki sorgulamamışım. Yine kendi içinde çıkıntılı bir hayatım vardı. Bütün bunları yaparken yine kendi etrafımdaki insanlardan daha çılgın demek istemiyorum ama daha farklı şekilde yaptım. Şehir, içinde herkesin birbirini beslemek zorunda olduğu bir fare döngüsü gibi. Sürekli bir dairenin içinde dönme hali. Herkes birbirini beslemek zorunda. Dolayısıyla o sistem artık fazla geldi. Bir şey yapıyorsun ve üç gün sonra artık onun bir değeri yok, kıymeti yok. O kadar okuyoruz, ediyoruz ama atomu falan parçalamıyorsak bu kadar kendini harap etmenin, her şeyi emekliliğe bırakmanın -bu arada emekli oldum ayrıca (gülümser)- bir faydası yok. Dünya bu kadar ve böyle bir yer olmamalı. Kaçırıyoruz bir şeyleri.

Bir de diyorsun ya şehirde doğdun şehirde büyüdün. Aslına bakarsan bir kuşak önce hepimiz köylüyüz. Yani benim annem Ankara’nın Keskin köyünden. Orada yaşamış, mimarlık okumuş üniversitede. 1933 doğumlu. Babamın babası Kayserili. Babam da Ankara'dan… Makine mühendisiiği okumuş üniversitede. Sonuçta hepimiz bir değilse iki kuşak öncesinde köylü. Toprakla yakın ilişki var hepimizin atasında.

İnsanın da bu dünya içerisindeki yerini tartışmaya gerek yok. Evet iyi kötü biraz zarar vererek biraz toparlamaya çalışarak bir şekilde bir yerimiz var. Ben de kendi yerimi aynen böyle görüyorum. Ben burada olduğumun farkındayım ve güzel yaşamaya çalışıyorum. Bu yaşamımı da örnek teşkil etmesi için olabildiğince paylaşmaya çalışıyorum ve çok ilham alan da oluyor.

bottom of page